Gündelik Bilgiler

Yemek tarifleri, faydalı bilgiler, şifalı bitkiler, güzellik ve bakım...

saglik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
saglik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2013 Pazar


Bilgi çağında kafamızı karıştıran bilgi yığını arasından, sizin için birkaç yararlı, günlük bilgiyi derledik. Aklınızda olsun, belki lazım olur!

Soğuk Nezle Yapmaz!

Nezle veya grip olduğumuzda, üşütüğümüzü veya cereyanda kaldığımızı düşünürüz. Oysa bu bilimsel olarak doğru değildir. Grip ve nezlenin asıl nedeni, yorgunluk ve uykusuzluk sonucu, bağışıklık sisteminin zayıf düşmesi ve virüslere karşı hassaslaşmasıdır.

Güneş Kremlerine Dikkat!

Sadece güneş kremi sürerek, cilt kanserinden korunamazsınız.  Bu kremler, bizi kanserde etkili olan ultraviyole ışınlarından koruyacak maddeyi içermezler. Güneş kremi, istenmeyen güneş yanıklarından korumakta etkilidir.

Uyurgezeri Uyandırmayın!

Uyurgezer birini uyandırmak, çok da tehlikeli bir durum değildir. Yine de dikkat etmek faydalıdır. Uyurgezer insan, siz onu uyandırırken kendini savunmak için size karşı biraz saldırgan hareketlerde bulunabilir. Uyandırırken buna karşı temkinli olmak faydalıdır.

Alkol Bizi Isıtır!

Alkol damarlarımızın gevşemesini sağlar. Bu etki yüzümüzün kızarmasına ve sıcaklık hissetmemize sebep olur. Alkolü-n çok fazla tüketimi ise, tersine hipotemi denilen vücudun  aşırı ısı kaybına ve titremeye yol açar.

Parmak Çıtırdatmak Zararlı Değil!

Parmaklarınızı çıtırdatırken duyduğunuz gürültü, ne kemiklerinizden, ne de kıkırdaklarınızdan geliyor. Parmaklarınıza zarar gelme ya da kronik eklem yangısı hastalığına yakalanma riskiniz yok. Çıkan sesin sebebi, eklem sıvısında oluşan gaz kabarcığından kaynaklanıyor.

Kulağınızı Yüksek Sesten Koruyun!

Severek izlediğiniz bir konserin ardından kulağınızda fısıltılar ve mırıldanmalar duyuyorsanız dikkat edin! Bu sağır olmanın bir evresi olabilir. Uzmanlar yalnızca rahatsız eden değil, mutluluk veren seslerin de yüksek volümde kulağı olumsuz etkilediğini belirtiyorlar.

13 Aralık 2012 Perşembe

Depresyon kelimesi çoğumuz için bir anlam ifade etmesede zaman zaman bu rahatsızlık çoğu insan tarafından deneyimlenir .Sıkıntılı zamanlarda ortaya çıkan rahatsızlık .Sıkıldım diyen herkeste bulunabilir.Tanı koymak için bir piskiyatri uzmanından yardım almak gerekir ama genel olarak belirtileri söyledir .Hayattan zevk almama,Unutkanlık ,halsizlik,Dikkatsizlik,genel mutsuzluk hali ,aşırı kaygı,cinsel isteksizlik.Saydığımız belirtilerin bir veya birkaçının sizde olması depresyonda olduğunuz manasına gelmez.Kesin tanı piskiyatri mutehasısları tarafından konur.Depresyon tedavisi olan bir rahatsızlık olmasına rağmen ihmal kişiyi intihara kadar sürükleyebilecek ciddi sonuçlara neden olabilir .Depresyon Tedavisi  çeşitlerine  göre yapılır .Kişideki depresyon fiziksel rahatsızlıklardan kaynaklanıyorsa. Depresyon tedavisine bu hastalığın tedavisi ile başlanır .Kişi uyuşturucu bağamlılığına bağlı olarak depresyondaysa öncelikle bu madde vücüttan arındırılmalıdır .İlaç tedavisi çok ağır vakalarda doktor kontölünde uygulanmalıdı r.Sıklıkla kişiler intiharı düşünmye başladıklarında doktor ilaç tedavisi ile işe başlayabilir.

Cep telefonuyla uzun süre sohbet etmenin zararlarını biliyor musunuz?

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, cep telefonunda sohbet etmenin sağlık açısından risk taşıdığını belirterek, mümkünse kablolu kulaklık kullanılması gerektiğini söyledi.

Tuncer, yaptığı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) son raporunda menegioma (Beynin
etrafını saran, onu koruyan ve dura adı verilen zardan kaynaklanan tümörler) olgularının yüzde 95’i, glioma (beyin tümörü) olgularının ise yüzde 90’ının cep telefonu kullanımını takiben ilk 10 yıl içerisinde geliştiğinin belirtildiğine dikkati çekti.

Raporda, bilimsel araştırmaların henüz kanserle cep telefonları arasında çok yakın bir ilişki göstermediğinin belirtildiğini ancak gözden geçen bazı sonuçlar olduğunu kaydeden Tuncer, şunları söyledi:

“Raporda belirtilen ama gözden kaçan diğer sonuç şöyle; menegioma olgularının yüzde 95’i, glioma olgularının ise yüzde 90’ı cep telefonu kullanımını takiben ilk 10 yıl içerisinde gelişmiştir. Dünyada tütün dahil olmak üzere, etkisini bu kadar hızlı gösterebilecek bir kanserojen henüz bilinmemektedir. Aşırı kullanım olarak hesap edilen 1640 dakika ve üzeri, 10 yıllık bir sürede, günlük 30 dakika demek olup, günümüz kullanım süreleri ne yazık ki bu sürenin kat kat üzerindedir.”

“KAMPANYA YAPANLAR SORUMLU DAVRANSIN”
Türkiye’de cep telefonunu kullanım süresinin ortalama 30 dakikanın üzerinde olduğunu belirten Tuncer, “Eğer tarifeli kampanyaları göz önüne alırsanız 30 dakikanın onlarca üzerinde olduğunu hesap edebiliriz. Burada herkesin sorumluluk alması lazım. Kampanyayı yapanların sorumlu davranmaya çağırıyorum. Çünkü çok ciddi kanserojenlerin bilimsel metodolojide kanser yaptıkları çok uzun yıllarda gösterilebilmiştir. Bu konuda daha dikkatli olmak durumundayız” diye konuştu.

“BEYİN TÜMÖRLERİNDE ARTIŞ”
Beyin tümörlerinde son 4- 5 yılda belirgin bir artış olduğuna da dikkati çeken Murat Tuncer, “Türkiye’de artış gösteren ana kanserler nedir diye bakacak olursak, ilk sırada sigara ile ilişkili olan kanserler geliyor, ikinci sırada beyin tümörlerindeki artış göze çarpıyor. Sindirim sistemi kanserlerinin bazılarında belirgin artış var, bazılarında ise azalış var. Bunlara ilişkin çalışmalar yürütüyoruz, uluslar arası çalışmaları inceliyoruz” dedi.

“CEP TELEFONU KULLANIMI GENÇLERE KISITLANMALI”
Adolesan dönem öncesinde cep telefonunu kullanımının kısıtlanmasını öneren Tuncer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cep telefonunun belli yaşın altında kullanımını hoş karşılamak mümkün değil. Adolesan öncesi telefon konuşmaları kısıtlanmalı. 20 yaşın altında uzun uzun cep telefonu konuşması önerilmiyor. Telefonla sohbet edilmemeli. Telefon sohbet aracı değildir, iletişim aracıdır. Cep telefonunda sohbet sağlık açısından risktir, topluma böyle bir alışkanlık kazandırmamalıyız. Zorunlu kullanım gerekiyorsa, kablolu kulaklık kullanılmalı.”

9 GÜNLÜK BAYRAMDA ÖLENİN İKİ KATI HER GÜN SİGARADAN ÖLÜYOR
Türkiye’de kanser konusunda atılacak önemli bir diğer adımını da sigara ile mücadele olduğunu belirten Tuncer, sigarının yok edilmesi gerektiğini bildirdi. Tuncer, Türkiye’nin sigara ile mücadelede çok iyi olduğunu vurguladı.

Sigaranın neredeyse insan kıyımı yaptığını ifade eden Tuncer, “9 günlük bayram tatilinde trafik kazısında ölen vatandaşların iki katını her gün sigaraya kurban veriyoruz. Sigara Türkiye’de sanki kitle imha silahı gibi” dedi.

Yaz ishali olarak bilinen bağırsak enfeksiyonları, bulantı, kusma ve ishal ile kendini gösterir ve zaman zaman buna ateş de eklenir. Kaybedilen sıvıyla

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Mehmet Bakır, zamanında müdahale edilmezse ve sıvı kaybı giderilmezse özellikle çocuklarda ölüme yol açan hastalıkla ilgili şu uyarıda bulundu:

Yaz ishali olarak bilinen bağırsak enfeksiyonları, bulantı, kusma ve ishal ile kendini gösterir ve zaman zaman buna ateş de eklenir. Kaybedilen sıvıyla vücudun dengesi bozulur. İshal kesici ilaçlar ve antibiyotikler etkili olmadığı gibi yan etkileri de zarar verir. Bu hastalığın tedavisi sıvı takviyesidir. Su, ayran, taze sıkılmış meyve suyuyla, sıvı eksikliği giderilebilir.

Kimyager Zeki Gündüz yanan yüzünü iyileştirdiği formülle şimdi başkalarına şifa dağıtıyor.

Kimyager Zeki Gündüz’ün laboratuarda deney yaptığı bir sırada yüzü tamamen yandı. İki yıl boyunca kendi yanık izlerini tedavi etmeye çalıştı ve sonunda deri yenilenmesi sağlayan bir formül buldu. Yaptığı doğal karışımı önce kendi üzerinde deneyen ve tamamen iyileşen Zeki Bey’in yüzünde hiç iz yok. Binlerce kişinin yüzündeki izlerin bu formülle yok olduğunu söyleyen Zeki Gündüz “Karışım lekelere, yanıklara, yara izlerine, vitiligoya, çillere iyi geliyor” diyor. Karışımın içeriğiniyse sır gibi saklıyor…

Yüzünüz yanmış ama hiçbir iz yok. Hikayeniz nasıl başlıyor? 

Laboratuar çalışması sırasında çeker ocak patladı. Organik kimya laboratuarında master tezim için deney yapıyordum. Dalgınlığıma geldi, bir patlama oldu ve yüzüm tamamen yandı.

Sonra doktora gitmediniz mi?

Bayağı büyüktü. Hemen hastaneye gittim. O zaman adli tıpta doktora yapıyordum. Hocaların hepsi tıp doktoruydu. Yanıkta yapılacak bir şey olmadığını söylediler. Şu anda da öyle, yanıkta yapılacak bir şey yok. Sadece enfeksiyon olmaması sağlanıyor. Ya da en fazla vücudun başka bir bölümünden deri alıp yanık bölgeye yapıştırılıyor.

Sizde hiç iz yok, bunu nasıl başardınız?

Yanık iyileştikten sonra siyah bir ölü tabaka kaldı yüzümde. Deneme yanılma yöntemiyle bir karışım buldum ve sonrasında iyi netice aldım. Deri kimyasını zaten biliyorum. Hangi maddeyle tepkime vereceğini, nasıl cevap vereceğini tahmin ediyorum. Biraz da deneme yanılma yöntemiyle bir karışım yaptım.

Ve kendi yüzünüzde denediniz öyle mi?

Evet, önce kendi üzerimde denedim. Bir buçuk yıl boyunca deneyler yaptım.Tamamen iyileşmesi 2 yılı buldu. İlk zamanlar karışımı birkaç günde bir sürüyordum. Oluşan kabukları kendim kaldırıyordum. Altı daha kötü oluyordu. Deride kabuk oluşunca onun kendiliğinden düşmesi lazım. Olgunlaşmadan koparınca deri bozuk çıkıyor, kararıyor. Sanırım 4 defa soyma işlemi yaptım. 4’üncüden sonra iz gitti. Kendimde denedikten sonra okuldaki arkadaşlarda da kullandık. Duyan geldi zaten. Polis okullarına girecek öğrencilerin herhangi bir yerinde iz olmaması gerekiyor. Hatta bir öğrenci vardı. Boynundaki lekeden dolayı okuldan atılmıştı. Tıbben geçmesi mümkün değil demişler. Lekesini temizledim. Mahkemeye başvurdu, oradan hastaneye gönderdiler ve okula geri kaydı yapıldı.

Bu karışımın etken maddesi nedir?

Etkin madde deri kimyasını bilmek. Piyanoda hangi tuşa basınca ne ses çıkaracağını bilirseniz güzel bir müzik olur. Bilmezseniz hiç ses alamazsınız. Tıpkı bunun gibi. 

Cilt üzerindeki izler için soyma, peeling gibi tedaviler uygulanıyor zaten. Sizin bu tedavilerden farkınız ne?

Normal soyma işlemleri derinin epidermis tabakasında yapılıyor. Epidermisin üst katmanı soyuluyor. Bizim yaptığımız işlem deriyi tamamen yeniliyor. Soyma işlemi değil. Derinin tamamen yenilenmesi işlemi. Mesela peeling’de göz altlarına ve göz kapaklarına dokunulmaz. Çünkü oralar kendini yenilemez. Bizim yaptığımız işlemde göz kapağı ve göz altları kedini tamamen yeniliyor. Mantık epidermis tabakasının kesilen tırnak gibi uyarılarak yeni deri sentezlemeye zorlanması. Bazı canlılarda bu doğal yolla oluyor. Ama insanda ancak uyarılarak gerçekleştirilebiliyor.

Nasıl uygulanıyor?

Bir kere bu bitkisel bir tedavi. Sorunlu kişi geldiğinde uygulama yapılacak deriyi kremle lokal olarak uyuşturuyoruz. Çünkü sonrasında aşırı kaşınma ve yanma oluyor. O günü sıkıntılı geçiriyor. Biraz şişme oluyor. Bir saatlik bir işlem. Sonra kişi evine gidip dinleniyor. İkinci, üçüncü gün çatlamalar başlıyor. Cilt kabuk tutuyor. Beşinci gün yavaş yavaş kabuk aktifleşiyor. Yedinci gün ufak tefek dökülmeler başlıyor. 12’nci gün temiz bir cilt oluşuyor. Ayrıca solaryum ve güneşin kanserojen etkilerine karşı cildin bağışıklık sistemini güçlendirerek koruyor.

Zor bir işlem mi?

İlk üç saat ağrılı ama onun dışında ağrı yok. Sadece görüntü hoş olmuyor. Kişinin buna hazırlıklı olması lazım.

Cildin tamamen yenilenmesi ne kadar sürüyor?

Ortalama 12 gün. Sadece kişi esmerse ya da leke ve çil tedavisi olacaksa dengelenme dediğimiz bir süreç var. Rengin tam oturması 3 ila 6 ay sürüyor. Alttan yeni gelen derinin üst deriye uyum sağlaması gerekiyor. Ayrıca 12 günlük tedavide de görüntü bakımından evde olması gerekiyor.

Bu karışım nelere iyi geliyor?

Çil, güneş lekeleri, göz altı kırışıklıkları, doğum lekeleri, doğumsal lekeler, yanık, cilt kanseri, dövme…

Nasıl oluyor da birbirinden bağımsız bu kadar çok şeye iyi geliyor?

Sonuçta hasar ne olursa olsun deri yenileniyor. Böylece her türlü probleme iyi geliyor. Tişörtünüzde deformasyonlar, sökükler olabilir. Biz tek tek onunla uğraşmıyoruz, onu çıkarıp yeni tişört giydiriyoruz.

Bir de krem var…

Evet, olayın üzerinden 12 yıl geçtikten sonra ilacın yüzde 10 karışımından bir krem hazırladım. Bizim yaptığımız işlemi direkt olarak yapmıyor. Sadece yüzde 10 oranında. Kremde kabuklanma görünür düzeyde değil daha mikro düzeyde oluyor. Günlük hayatı etkilemiyor. Kırışıklar için de kullanılıyor. 3-4 ay gibi zamanda deri yenilenmiş oluyor. Şimdilik kremi sadece biz verebiliyoruz. Sağlık Bakanlığı bildirimi var. Önümüzdeki günlerde resmi iznini alıp seri üretime geçeceğiz. Kimyager Zeki Gündüz’ün laboratuarda deney yaptığı bir sırada yüzü tamamen yandı. İki yıl boyunca kendi yanık izlerini tedavi etmeye çalıştı ve sonunda deri yenilenmesi sağlayan bir formül buldu. Yaptığı doğal karışımı önce kendi üzerinde deneyen ve tamamen iyileşen Zeki Bey’in yüzünde hiç iz yok. Binlerce kişinin yüzündeki izlerin bu formülle yok olduğunu söyleyen Zeki Gündüz “Karışım lekelere, yanıklara, yara izlerine, vitiligoya, çillere iyi geliyor” diyor. Karışımın içeriğiniyse sır gibi saklıyor… Kimyager Zeki Gündüz yanan yüzünü iyileştirdiği formülle şimdi başkalarına şifa dağıtıyor Yüzü yandı ama hiç iz yok.


Neler astımı tetikler? Korunmak için neler yapmalıyız?

Prof. Dr. Erdoğan Kunter, havaların serinlemeye başladığı sonbaharda astım krizlerinin arttığını söyledi.


Prof. Dr. Erdoğan Kunter, yaklaşan kışı hatırlatarak, astım hastalığının en çok ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde atak yaptığını belirtti. Kunter, “Sonbaharda havaların çok değişken olması nedeniyle mikrobik bronşit, nezle ve gribal enfeksiyonlarda artış meydana geliyor.

Özellikle bazı virüslerin astımlı hastalarda, hastalığın atak yapmasına veya kötüleşmesine neden oldukları biliniyor. Kimi zaman basit bir soğuk algınlığı veya enfeksiyon ciddi bir astım tablosunu başlatabiliyor.” dedi.

Kunter, öte yandan kirli havanın ve sigara dumanının astım hastalığını büyük ölçüde etkilediğini sözlerine ekledi. Astım hastalığının nedeninin her zaman alerji olmayabileceğine de dikkat çeken Kunter, “Ancak hem alerjik astım hem de alerjik olmayan astımda bakteriler, kirli hava, sigara dumanı, ani ısı değişiklikleri, keskin kokular gibi değişik sebepler hastalığın atak yapmasına neden olabilmektedir.

Bu etkenlerle sonbaharda daha sık karşılaşılacağını tahmin etmek zor değildir. Dolayısıyla sonbahar mevsiminde astımı tetikleyen alerjik ve alerjik olmayan nedenlerin iyi bilinmesi bu dönemin sorunsuz geçirilmesi bakımından çok önemlidir.” şeklinde konuştu.

Masaj, cildi güzelleştiriyor, gençleştiriyor, ışıltı katıyor. Ancak en önemlisi sağlığınıza sihirli bir dokunuş sunuyor.

Peki hangi masaj neye iyi geliyor, nasıl seçim yapmalısınız? İşte rehberiniz…

Kendimizi fiziksel ve ruhsal olarak iyi hissetmemizde masajın faydası çok. Araştırmalar da bunu kanıtlıyor. 40’dan fazla terapinin olduğu spa’larda 30 dakikadan 90 dakikaya kadar farklı masaj türü var. Sağlık sorunlarınızı kökten çözmüyor belki ama fiziksel ve duygusal olarak fark yarattığı da kesin. Bu eğlenceli terapi, gergin ve stresten sıkışmış bedenleri açıyor, uykuyu düzenliyor, vücut postürünü düzeltiyor, hazmı ve nefes alışını rahatlatıyor, cilde ışıltı katıyor, depresyon ve anksiyateye iyi geliyor. Haydi şimdi can alıcı soruyu soralım; hangi uygulamayı/masajı seçmeli? Masajdan olumlu bir sonuç alabilmek asıl noktalara ulaşmakla olur. Biz çoğunluğun yakındığı problemleri çözmeye yardımcı olacak en iyi masaj çeşitlerini veriyoruz.

PROBLEM…
BEL TUTULMASI
ÇÖZÜM: HOLİSTİK, MASAJ DERİN DOKU MASAJI, ROLFING VE SHIATSU

Yanlış duruş bozukluğu ya da egzersiz yoksunu iseniz bu problemi yaşamanız doğal. İyi bir holistik ya da derin doku masajı bu soruna büyük fark yaratabilir. Eğer belinizi incittiyseniz öncelikle bir osteopat uzmanına görünmelisiniz. Rolfing, vücudu, kasları ve dokuları yönlendirerek bir uyuma sokmayı hedefliyor. Kaslar ve dokular masaj sonrası gerçek uzunluk ve esnekliğine kavuşuyor. Diğer bir seçeneğiniz de shiatsu olabilir. Parmaklar ve avuçiçi kullanılarak, meridyen olarak adlandırılan bölgede baskı uygulanarak vücudu çalıştırmayı amaçlıyor. Vücuda enerji yüklüyor. Spesifik parmak baskıları, belinizdeki baskıyı ve stresi azaltarak sinir sistemini sakinleştiriyor. Terapi üzerinizde özel giysilerle yapılıyor.

PROBLEM…
BACAKDA ŞİŞME VE AĞRI

ÇÖZÜM: Sporcu masajı , holistik masaj ya da manuel limpatic drenaj
Sporcu masajı, en üst performansı sağlaması için özellikle koşucularda sakatlanmayı önlemek, kas gerilimini ve bacaklardaki şişliği azaltıp rahatlatmak amacıyla yapılan bir masaj. Ancak bu tip masaj, eğer jimnastik ya da jogging yapıyorsanız, performans sırasında yaşanabilecek incinmeleri önlemeye ve tedavi etmeye yardımcı olabilir. Alternatif olarak; bacaklarınızda çok ağrı, ağırlık, şişlik (genellikle hamilelikte görülür) ya da ödem problemi varsa, holistik masaj ya da manuel limpatik drenaj (MLD) çözümünüz olabilir. Limpatik sistem vücudun bağışıklık sisteminin bir parçası ve besinleri hücrelere taşıyor, kullanılmayanları elimine ediyor, onları atmaya yardımcı oluyor. MLD, sıvı sirkülasyonuna teşvik ediyor ve hücre yenilenmesini sağlıyor.


Masa başı işlerde çalışanların en büyük şikayeti bel omuz ve boyun ağrılarıdır. Ancak gün içerisinde farkında olmadan birçok zorlayıcı başka hareket yapıyoruz.

Fizyoterapist Adam Dallison “Vücut bir araba gibidir, hemen ve aniden bozulmaz, önce sinyal verir” diyor. İşte farkında olmadan yaptığımız, belimizi ve omurgamızı incittiğimiz hareketler.

YERE EĞİLMEK

Yere eğilmek riskli hareketlerden biri. Yere eğildiğinde yerden alınacak eşya her ne olursa olsun dizlerin de bükülmesi gerekiyor.
Bir şeyi yukarı kaldırırken ise yükü mümkün olduğunca vücuda yakın tutmak önemli.

ÇOCUKLARLA YOLCULUK

Uzun yolculuklarda arkaya dönmek, bir şeyler almak için arka koltuğa eğilmek hem sinirleri hem kasları bazen acı verici şekilde geriyor. Fizyoterapist Sammy Margo bunun zararlı olduğunu ve eğer uzun yolculuk yapılacaksa mümkün olduğunca arabayı durdurup saat başı esneme hareketleri yapılması gerektiğini söylüyor.

SİGARA

İşte sigaranın bir zararı daha. Özellikle genç tiryakilerin yüzde 31′inin sırt ağrısı çektiği ortaya çıktı. Sigara kan dolaşımını bozduğu ve kimyasalları kemik yoğunluğunu azalttığı için osteoporoza da neden olabilir.

RAHAT BİR KANEPEDE OTURMAK


Çok rahat bir kanepeye oturdunuz ve içine gömüldünüz… Aslında o kanepe o kadar da rahat değil. Son yıllarda üretilen koltukların bir çoğu çok alçak ve derin. Bu da vücudun C şeklini almasına neden oluyor. Bu da sırtın olması gereken şeklinden çok uzak ve zararlı.

Uzmanlar aşırı sıcaklarda böbrek taşı oluşumunun daha sık görüldüğünü bildirdi.

Erkeklerde, kadınlara oranla üç kat daha fazla görülen böbrek taşının en önemli nedenleri arasında ise yanlış beslenme geliyor.

Özellikle sıcak yaz günlerinde su tüketimini yeterli ölçüde yapmayan bireylerde böbrek taşı sorununun daha sık görüldüğünü belirten Üroloji Uzmanı Op. Dr. Cemal Selçuk Ertaş, böbrek taşı ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu.

Ülkemizdeki en yaygın sağlık problemlerinin başında gelen böbrek taşı rahatsızlığı, idrardaki kristallerin üst üste birikmesiyle oluştuğunu ifade eden Ertaş, “Böbrek ve idrar yollarındaki taşlar hiçbir bulgu vermeden gelişebileceği gibi bazen ciddi sorunlara da neden olabilir. Böbrek taşı rahatsızlığında en sık görülen yakınma ağrıdır. Taşın yerleşimine göre değişiklik gösterebilen ağrıya bulantı ve kusma da eşlik edebilir. Bir diğer bulgu da idrarda kan görülmesidir. Özellikle taş mesaneye yaklaştığında, hastalarda idrar yapmada zorluk da görülebilmektedir. Daha da ciddi durumlarda, yüksel ateş ve idrar yapamama tabloları da ortaya çıkabilir” dedi.

BOL BOL SU İÇİN
Böbrek taşını engellemenin kesin bir yolu bulunmadığını, ancak alınacak bazı tedbirlerle böbrek taşı oluşum riskini azaltılabileceğini ifade eden Ertaş, “Bunun için günde ortalama 2-2,5 litre su tüketilmesi gerekiyor. Böbrek taşı rahatsızlığına karşı meyve ve sebze miktarını artırmak, hayvansal gıdaları da mümkün olduğunca azaltmak gerekiyor. Aynı zamanda mümkün olduğunca az tuz tüketilmelidir” ifadelerini kullandı.

Op. Dr. Ertaş, böbrek taşı oluşturan başlıca nedenleri şöyle sıraladı: “Yetersiz sıvı alımı, genetik faktörler, sıcak bölgelerde yaşayanlar veya güneşe fazla maruz kalanlar, idrar yolları enfeksiyonları , bazı bağırsak hastalıkları ve ameliyatları, bazı metabolik hastalıklar, idrarda kalsiyum, sistin, ürik asit ve oksalat miktarının fazla olması, beslenme alışkanlıkları, böbreğin bazı yapısal ve fonksiyonel bozuklukları”

Kış aylarında hastalıklardan korunmak için bağışıklık sisteminizi güçlendirmek gerekiyor.
 Güçlü bir savunma mekanizmasının temelinde ise yeterli ve dengeli beslenme yer alıyor. Diyet Uzmanları, bağışıklık sisteminin güçlenmesi için A, C, E vitamini, selenyum, magnezyum, çinko gibi vitamin ve minarellerin bulunduğu besinlere öncelik verilmesi gerektiği belirtiyor. Dilem İrkin, kış mevsimi boyunca bağışıklığı güçlendirirken kilo almayı engelleyecek önerileri şöyle sıralıyor.
MAKARNANIN YARARLARI

Magnezyum kasların gevşemesi ve bağışıklık sistemi için gerekli oluyor. Tam buğdaydan yapılmış makarna, ekmek magnezyum alımını vücudu dengede tutuyor.

HAFTADA 2 KEZ BALIK

Balık zengin bir Omega- 3 kaynağıdır. Haftada iki defa balık tüketmek, kızartma yerine ızgarasını yapmak daha sağlıklı.

Sütten vazgeçmeyin

Çinko büyüme, gelişme, doku onarımında ve bağışıklık sistemi üzerinde önemli bir mineral. Çinko süt ve et ürünleri, hayvansal gıdalar ve bitkisel gıdalarda bulunuyor.

Meyve suyunu BARDAKTA BEKLETMEYiN

Avitamini yumurtanın sarısı, ciğer, yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Turunçgiller, mandalina, portakal, greyfurt gibi, yeşil yapraklı sebzeler C vitamini içeriyor. C vitamini tüketirken meyve suyunu sıkıp, bir saat sürahide bekletirseniz faydası kalmıyor. Aynı şekilde sebze yemeği yaparken sebzeleri birçok parçaya bölüp, ağzı açık pişirmek, saatlerce yıkamak vitamin kaybına neden oluyor.

KALP iÇiN E VİTAMiNi

Evitamini kurubaklagil, yağ, fındık, fıstık gibi besinlerde bulunuyor. E vitamini kalbi koruyor, antioksidan etkisiyle gıdaların bıraktığı serbest radikaller dediğimiz zararlı bileşenlerin vücuttan atılmasına yardımcı oluyor. Selenyum deniz ürünlerinde ve hayvansal gıdalardan alınabilir.

8 Aralık 2012 Cumartesi





Türkiye'nin birinci ve dördüncü yüz nakillerini gerçekleştiren Antalya-Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi beşinci nakil için kolları sıvadı. Yüz nakli yapılacak yeni isim ise 18 yıldır yüz ve gırtlak nakli olma hayaliyle yaşayan Sezgin Ergen...

Ergen geçen yıl nakil için hastaneye başvurmuş ancak yüz bulunamadığı için bir süre sonra taburcu edilmiş. Zonguldaklı Ergen kısa süre önce yeniden hastaneye çağrılarak gözetim altına alındı. Kan değerleri ve vücut fonksiyonları yeniden gözden geçirilen Ergen, nakil için hazır halde bekliyor. Heyecanla aynalarla barışacağı günü bekleyen ve günlerini hastanede saçını tarayıp, yeni yüzünü hayal ederek geçiren 50 yaşındaki Sezgin Ergen, yeni yüz için tek umudunun yüz bağışı olduğunu söyleyerek, "Benden önce biri kadın 4 kişi yüz nakli oldu. Benim nakil olabilmem için de yüz bağışı şart. Son yıllarda yüz bağışının artması beni bir kez daha umutlandırdı. Her gün rüyamda nakil oluyorum" diye konuştu. 

18 YILDA 56 OPERASYON... 
20 yaşındayken görücü usulüyle evlendiğini ve biri erkek 3 çocuğunun olduğunu anlatan Ergen yaşadıklarını şöyle anlattı: "Evlendikten kısa süre sonra aile içi şiddete maruz kaldım. 6 yıl dayanabildim. Bir kavga sonrası av tüfeği ile intihar etmeye kalkıştım. Ancak tüfek kayınca saçmalar yüzümü ve gırtlağımı parçaladı. 4 ay yoğun bakımda kaldıktan sonra hayata döndüm. Aradan geçen 18 yılda 56 operasyon geçirdim. Şimdi yeni yüzüme kavuşmayı bekliyorum."






Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Büyükberber hem Ankaralılara hem de öğrencilere müjdeler verdi.

Ankara’nın en büyük acil servisi için projeyi çizdirdiklerini ve Kalkınma Bakanlığı’ndan onay aldıklarını belirten Büyükberber, “Türkiye’nin en büyük, en modern acili olacak. 10 bin metrekare alanı olacak. Yoğun bakım yatakları, nükleer maruziyetten kimyasal maruziyete kadar her branş olacak. Çocuk acil, ameliyathanelerin de yer aldığı 100 yataklı çok büyük bir ünite olacak” dedi.

Acil servisten sonra onkoloji kulesi yapacaklarını ifade eden Büyükberber, kanserle ilgili her türlü branşın 15 katlı bir binada yer alacağını kaydetti. Büyükberber, üniversitenin öğrenciler için varolduğunu ve bütün imkanlarını öğrenciler için seferber edeceklerini dile getirdi. Gelecek sene bin öğrenciye 500 lira burs vermeyi planladıklarını vurgulayan Büyükberber, öğrenci topluluklarını da daha aktif destekleme kararı aldıklarını kaydetti.

Üniversite olarak büyük bir öğrenci danışma merkezi kurduklarının altını çizen Büyükberber, “444 hat temin ettik. Öğrenciler hem direkt, hem de telefonla maddi, manevi her türlü derdini anlatabilecek” şeklinde konuştu. Kurdukları öğrenci kariyer merkezi sayesinde öğrencilerin iş bulmasına da yardımcı olacaklarını anlatan Büyükberber, İngilizce eğitimi için web’den bir program sunulacağını söyledi. Buket Güven





Uzun soluklu nefes çalışmalarımın son gününde katılımcılara daha önce meditasyon yapıp yapmadıklarını sorarım. Aldığım yanıtlar genellikle şöyle olur;  “Evet, bir aralar yapmıştım” ya da “hep başlamak istedim”.
Sonra, meditasyonu denemiş olanlara meditasyona zaman ayırdıkları dönemde yaşamlarında, nelerin değiştiğini sorarım. Çoğunlukla odaklanmada güçlenme, netlik, sakinlik, kolay karar verme, uyku kalitesinde gelişme, huzurda olma hali şeklinde yanıtlar alırım. Son olarak da bu kadar güzel faydası olmasına rağmen meditasyona neden zaman ayıramadıklarını sorarım. Maalesef her zaman bu soruma tutarlı bir yanıt alamam. 
Ne kadar çok arzulasak da sürekli olarak meditasyon yapılamamasının sebebi bence şudur; Dışarıyı izleme ve takip etme içgüdüsü o kadar güçlüdür ki içimize dönmeyi, ruhumuzu anlamayı, sakin kalmayı tercih etmekte zorlanırız. İçimize dönmek yerine dışarıya dönmeyi tercih ettiğimiz sürece karmaşa, öfke v.b. gibi şeylerin dozajı artar. Bu durum “karmaşa ve öfkenin bir şekilde bize hizmet ettiğini” göstermektedir. Şimdi diyeceksiniz ki “hadi canım sende olur mu öyle şey” Peki, o zaman şu soruyu size yönelteceğim. 
Geçmişte istemediğiniz bir şeyi size kim yaptırabildi?
Yanıtınız "hiç kimse " şeklinde olacak değil mi? 
Karmaşa, keder, öfke vb gibi şeylere o kadar çok zaman ayırırız ki, “Başka bir şey” yapmak için zaman kalmaz. Bence nedeni her ne olur ise olsun bize anlayışı ve netliği getirecek, bizi daha da geliştirecek meditasyon denilen şu tekniği bir an evvel yaşamımıza almakta ısrarcı olmalıyız. Hala sizi meditasyon yapmaya ikna edemediysem belki birazdan bahsedeceğim bilimsel araştırmanın (*) sonucu sizi ikna edebilir.   
Uzun süren deneyler sonucunda, meditasyonun beynin ön lobunu geliştirdiği tespit edilmiş. Bildiğiniz gibi beynin ön lobu zihinsel süreçlerden sorumludur. Beynin ön lobunun gelişmesiyle planlama, dikkatini verme, organize olma, detayları hatırlama, zaman yönetimi gibi hedef odaklı davranışlara yönelme hali kazanılır. Ayrıca beynin ön lobu beynin diğer parçaları ile bağlantılı olduğundan duygular ve korkular düzene girmekte ve kendini daha iyi anlama hali gerçekleşmektedir. Bu da bize günlük yaşamın verdiği aşırı gerilim, stres, acı ve derin çatışma hissinden arınma ve ruhsal bakımdan güçlenme deneyimi sunmaktadır. Tüm bunların gerçekleşebilmesi için size ihtiyaç vardır.  Yani sizin meditasyonu sürekli ve düzenli yapmanız gerekmektedir.  




Gençlik dönemlerinde yaşanan sivilce ve akne problemleri artık ilerlemiş yaşlarda' da sorun olarak karşımıza çıkabiliyor.

Stres, hava kirliliği, beslenme şekilleri gibi etkenler bu sorunları tetikliyor.

Günümüzde bu sorun doğal yöntemlerle' de çözüm getirilebiliyor !

Çünkü ergenlik sivilceleri bir hastalık değildir.

Şimdi bu söylemimi, biraz daha  açmak istiyorum. Aynaya bakmaktan korkar hale gelenler, burdan sizlere bilgiler vermek istiyorum.

Fiziksel olgunluğu sağlayan hormonlar yağ bezlerinin daha çok yağ üretmesine neden olurlar. Bu yağın deri yüzeyine geçişini sağlayan kanal yoğunlaşmış  yağ kütlesi nedeniyle tıkanır. Aknenin temel nedeni tıkanmaktır.

Ciltteki gözenekler tıkanma sebebiyle nefes alamaz ve dış etkenlerden yani toz ve kirden siyahlaşır. Cildimizde gördüğümüz siyah noktalar oluşur. Bu siyah noktalar temizlenmemesi halinde baktirelerin      bu tıkanmış yağ bezlerinin üzerinden (siyah nokta - komedon) kanalların içine sızarak iltihaba yol açar. Bu durumda '' iltihaplı akne '' ye dönüşür. Gençlerin geçiş döneminde yaşadığı en büyük sorun ve kökeni verdiğim bilgi doğrultusunda, doğal yöntemlerle nasıl çözüme ulaşabiliriz.

Özel geliştirilmiş yoğun bakım yöntemiyle gençleri aynalara küstüren sivilcelere kısa sürede çözüm getirebiliyor. Bu noktada '' Oleanal Acit '' içerikli , cillte anti - biyotik etkisi yaratan Hydro Lotion , Bio Heating mask' la birlikte uygulanıyor. Cildin yağ üretimini düzenleyerek yağ azaltıcı etkisiyle ciltte komedon, sivilce oluşumunu ve ilerlemesi önleniyor.

Yöntemin düzensiz beslenme, yanlış kozmetik ürün kullanımı, stres, adet düzensizliği, cilt temizliğinin ihmal edilmesi ve hava kirliliği gibi sorunlardan kaynaklanan sivilcelerin düzelmesinde son derece başarılı sonuç alınıyor. Nihayetinde sivilce ve akneler başımızın belası olmaktan çıkıp günlük çözülebilir bir problem oluyor.

Op.jinekolog Dr. Sibel Gölova  ' dan Adet düzensizliğinden kaynaklanan sivilce sorunu hakkında bilgi aldık.


Menstural  Akne

Mensturel Akne adet öncesi,esnasında ve sonrasında cildimizi nasıl etkilediği hakkında ve çözümleri konusunda bilgiler vereceğim.
Erişkinde yüzde, premenstrüel dönemde ortaya çıkan aknenin başlıca dört nedeni vardır, ciltte artmış sebum yapımı kıl foliküllernde hiperkeratinizasyon follikül içinde Propionibacterium  acnes artışı ve iltihaplanma. Bunların temelinde de genetik faktörler, hormonel dengesizlikler, stres ve sigara kullanımı yatar. 12-52 yağların arasında 400 kadında yapılan bir çalışmada premenstrüel akne çıkışı %44 lerde bulunmuştur.Özellikle 22 ve 28 günler arasında enflamasyonda %25 artış saptanmıştır. Ciltteki yağlanma sebum yapımındaki  artışa bağlıdır,bu da öncelikle androjenlerin ( kadında mevcut erkeklik hormonlar )  etkisi altında olmakla birlikte,mevsim,nem oranı ve sıcaklık gibi çevresel faktörlerden' de katkı mevcuttur. Androjenlerdeki artış sebum yapımında ve komedon oluşumunda artışa neden olur. Özellikle çalışan kadında strese bağlı olarak ortaya çıkan hormonel dengesizlik premenstrüel sendrom adı verilen bir tabloya da yol açabilir.

Adet öncesi gerginlik sendromunun belirtileri genelde adetten 5-7 gün önce başlar ve ruhsal bulgular özellikle sinirlilik, depresyon, yorgunluk, değişen cinsel istek, gerginlik, panik durumda olmak hatta ''panik atak'' benzeri şikayetler. Ruhsal yapıda değişiklikler, konsantrasyon güçlüğü ve fiziksel bulgular baş ağrısı, ödem bacaklarda,karında veya memelerde şişkinlik, artan iştah çeşitli yiyeceklere olan düşkünlüğün artması, artan kilo, akne, kabızlık, baş dönmesi (vertigo) adele ağrısı, çarpıntı görülmektedir. Hormonel sebeplerden özellikle östrojen fazlalığı veya progesteron eksikliği ve bu iki hormon arasındaki dengesizlik önemli rol oynamaktadır. Ayrıca prolaktin hormonu LH, FSH, antidiüretik  hormon, insülin hormonu ve kortizol seviyelerindeki kısmi değişikliklerin de premenstruel sendroma ( adet öncesi gerginlik ) sebep olabileceği bilinmektedir. Kanda hormon ölçümleri yapıldığında çeşitli dengesizlikler saptanır, özellikle LH ( Luteinizan Hormon) ve erkeklik hormonları (testosteron DHEAS) yükselmiştir. Bu sendromda , beyindeki hipofiz bölümünden salgılanan ve yumurtalık hormon üretimini düzenleyen, FSH ve LH hormonları arasındaki denge bozulmuştur. Bunun sonucu olarak yumurtalık hormon üretiminde anormal sapmalar ve yumurtlamada problemler oluşmaktadır. Bu sendromun önemli belirtisi AKNE' yle mücadelesi, dıştan estetik tedavilerin yanı sıra kişinin stresle baş etmeyi öğrenmesi, yapılacak tetkiklerle varsa mevcut hormon dengesizliğinin ortaya konması ve uygun tedavinin içten de sağlanması gerekmektedir.






Bazen nefesimizi tutar bazen de su içerek bu istemsiz durumdan kurtulmaya çalışırız. Ancak sebepsiz sanılan ve uzun sürebilen hıçkırıklar beyin ve kalp gibi hayati organlardaki bir hastalığın habercisi olabilir. Memorial Ataşehir Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı, hıçkırık hakkında bilgi verdi.


Çok hızlı yemek yemek, aşırı alkol ve sigara kullanmak hıçkırığa neden olabilir

Hıçkırık, göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran ve diyafram adı verilen kasın istem dışı kasılmasını takiben ses tellerinin bulunduğu gırtlak bölgesinin aniden kapanmasıyla oluşur ve bu sırada bir `hık` sesi duyulur. Dakikada 10-30 kez tekrarlayabilen bu kasılmalar diyaframdan başka kaburgalar arasındaki kaslarda da saptanabilir.

Hıçkırık çoğu zaman kısa süreli ve zararsızdır ve sağlıklı kişilerde geçici bir rahatsızlık olarak ortaya çıkabilir. Küçük bebeklerde ve çok hızlı yemek yiyen, bu sırada hava yutan kişilerde görülen hıçkırık buna iyi bir örnektir. Aşırı gülme, gıdıklanma, fazla sigara ve alkol kullanılması, histeri, hava yutulması gibi organik bir hastalığa bağlı olmayan durumlarda da geçici hıçkırık ortaya çıkabilir.  Sinir sistemi ve mide rahatsızlıkları ihtimalini göz ardı etmeyin

Hıçkırık bazen günlerce-haftalarca kesilmeyip, hastayı ciddi şekilde rahatsız edebilir ve önemli bir hastalığın belirtisi de olabilir. Uzun süreli hıçkırıklar hastanın yemek yemesini, uykusunu, konuşmasını etkiler. Cerrahi girişim sırasında ve sonrasında ortaya çıkan hıçkırıklar da çeşitli rahatsızlıklara yol açar. Hıçkırığın merkez sinir sistemi hastalıklarından mide hastalıklarına kadar çok farklı nedenleri olabilir

Reflü ve hıçkırık ilişkisine dikkat!

Hıçkırık; menenjit, beyin içi kanama, beyin tümörleri ve beyindeki yaşlılıkla ilgili değişiklikler gibi merkezi sinir sistemini ilgilendiren hastalıkların bir bulgusu olabilir. Reflü hastalarında hıçkırık da olabilir. Sadece hıçkırık şikayetiyle doktora başvuran hastalar da olmaktadır. Bu kişiler uzun süre hıçkırık nöbetine tutulur ve başka reflü hastalığı belirtisi de göstermez. Bu hastaların reflüsü tedavi edildiği zaman hıçkırık da geçer. Herkesi zaman zaman hıçkırık tutabilir ama reflüsü olan hastalarda daha sık ve uzun süreli görülür. Tabii ki her hıçkırık tutan kişinin reflüsü vardır denemez.

Hıçkırık kalbinizi de işaret ediyor olabilir

Bunun yanında hıçkırığın farklı nedenleri de bulunmaktadır. Her iki akciğer arasında kalan ve içinde kalbin de bulunduğu “mediyasten” ismi verilen bölgenin hastalıklarında hıçkırık gelişebilir. Buradaki lenf bezlerinin tüberküloz, kanser veya başka nedenlerle büyümeleri, frenik sinirin travması, aşırı kalp büyümesi, kalp krizi ve yemek borusu tıkanıkları bu hastalıkların başlıcalarıdır. Zatürre ve akciğer zarları arasında sıvı toplanması da hıçkırığa neden olabilir. Diyafrağma kasının fıtıkları, karaciğer tümör ve apseleri, mide kanseri, dalak enfarktüsü, bağırsak tıkanıklığı, akut pankreatit gibi hastalıklarda hıçkırık saptanabilir. Ayrıca, üst batın operasyonları sonrasında da hıçkırık ortaya çıkabilir.

Hıçkırığı geçirmek için pratik öneriler

•Apple-tab-span" style="white-space:pre"> Soluk elden geldiğince tutularak, diyafram yanıltılır ve yeniden normal soluklanma ritmine dönmesi sağlanır.
• Buzlu su, limon suyu veya sirke içmekle, gırtlaktaki glottis spazmı çözülebilir.
• Buruna bir tutam enfiye veya karabiber çekildiğinde oluşan hapşırık ardından gelen şok soluklanma, diyafram kaslarını etkileyerek yeniden normal soluklanma ritmine dönülmesini sağlar.
• 2-3 adet kesme şeker veya 1 kahve kaşığı tuz yemek de olumlu sonuç verebilir.
• Aç karnına birkaç karanfil çiğnemek, özellikle yaşlılarda iyi sonuç verir.
• Yemek yerken acele edilmemeli ve konuşulmamalıdır. Genelde yavaş konuşmaya özen gösterilmelidir.
• Meşrubatlar kesinlikle şişeden içilmemelidir.
• Aç karnına sigara kullanılmamalıdır.
• Aşırı gülmekten kaçınılmalıdır.

Uzmana başvurmanız gerekebilir

Bu yöntemlerle giderilemeyen hıçkırık için sakinleştiriciler, kas gevşeticiler gibi çeşitli ilaçlar etkili olabilir. Boyundaki karotis damarına hekim tarafından masaj yapılması da denebilir. Geçmediği takdirde hekime başvurulmalıdır. Durdurulamayan hıçkırık için son çare frenik sinirin bir anestezik ilaçla veya cerrahi olarak blokajıdır.



Bu ülkeler, saç nakli ve estetik konusunda Türkiye’de ,Arap Baharı yaşatıyorlar.  Her yıl kendilerinin yaklaşık 300 Arap hasta ağırladığını belirten Dr. Melike Külahçı ; “ Türk sağlık ekonomisine, yurt dışından gelen yabancı hastalarla, saç nakli ve estetik operasyonlarla büyük gelir sağlanıyor. Özellikle Araplar bu konuda ülkemizi tercih ediyorlar. Çünkü bu konuda ülkemizde çok gelişmiş hizmetler sunuluyor”  dedi.


Ülkemizde atağa kalkan sektörlerden biri olan sağlık turizmi özellikle saç nakli ve estetik operasyonlar konusunda, yabancıların tercihi oluyor. Yurtdışından gelen hastaların başında Arap ülkeleri birinci sırada yerini alıyor. Konuyla ilgili açıklamalar yapan Transmed Kurucusu ve Medikal Direktörü Dr. Melike Külahçı Birleşik Arap Emirliklerinde kuaförlerin yalnız sakal bıyık şekli konusunda uzman erkek estetisyenleri olduğunu belirtti. Dr. Melike Külahçı; “Kuveyt veya Dubaide bir bıyık düzeltme işlemi bazen bir saati geçen bir çalışma olarak algılanıyor. Erkeklerin sakal ve bıyıkları saçlarından daha önemli bile bulunabiliyor çünkü Arapların erkeklerinin saçları ‘hutre’ denilen geleneksel bir beyaz örtüyle örtülüp yatay bir çember üzerine geçirilerek kaymaması sağlanıyor.Bu geleneksel uygulama aslında Arap erkeklerinde saç seyrelmesine yol açabiliyor ” dedi.

Hutre kullanımı; banyo suyunun kimyasal işlemlerle deniz suyundan elde edilmesiyle birleşerek  Arap ülkerinde saç kayıplarının daha yoğun olmasına yol açıyor. Arap kadınları da aynı sebepten sıklıkla saç sıklaştırıcı ve güçlendirici tedavileri öğrenmeye geliyorlar.





Erciyes Üniversitesi Diş  Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bülent  Kesim, eksilen dişlerin protezle tamamlanmaması halinde ağız ve çene yapısının  bozulduğunu belirtti.
 
Kesim,  yaptığı açıklamada, ağızda bir diş eksildiğinde  diğer bütün dişlerin de buna bağlı olarak yer değiştireceğini söyledi.  Eksik dişin karşılığındaki diş ile önündeki ve arkasındaki dişlerin bu  boşluğa doğru hareket ederek çarpıklığa neden olacağına dikkati çeken Kesim,  şöyle konuştu:
 
”Bu durum ayrıca dişlerde aralanmalara yol açar, alt üst dişlerin  kapanış düzeni kaybedildiği için buralarda daha fazla yiyecek artığı birikimi  olur. Bu da diş çürüklerinin artmasına, diş eti hastalıklarının oluşmasına neden  olur. Ancak, bundan daha da önemlisi çene ekleminde çeşitli sorunlara yol açar.  Çene eklemindeki sorunlar tedavisi ve geri dönüşü çok daha zor olan tedavileri  gerektirir. Diş eksikliği birden fazla olduğunda daha fazla sorun ortaya  çıkar.”
 
Kesim, dişlerin çiğnemenin yanında konuşmaya da yardımcı olduğunu  belirterek, ağızda özellikle ön dişler eksik olduğunda konuşmanın bozulacağını,  bazı seslerin telaffuz edilemeyeceğini bildirdi.
 
Bu nedenle diş eksikliğinin hastalarda estetik ve psikolojik problemlere  de yol açtığını anlatan Kesim, ”Doğru dürüst yemek yiyemezsiniz, yediğiniz  yemekten tat da alamazsınız” dedi.
 
Kesim, ağızda eksik diş olmasının ya da sağlıklı olmamasının mide  problemlerine de neden olacağına işaret ederek, şunları söyledi:
 
”Çünkü, sindirim öncelikle ağızda başlar. Yediğimiz gıdaları önce ağızda  çiğneyerek küçük parçalara ayırıyoruz, bunlar tükürükle hamur haline geliyor,  daha sonra mideye giderek rahatlıkla sindiriliyor. Dişler eksik olduğunda  sindirim tam olmayacağı için yiyecekler mideye bütün olarak gidecek. Burada  sindirim daha zor olacağı için mide daha çok yorulacaktır. Emilimin daha geç  olması da hem mide rahatsızlıklarına hem de obeziteye yol açabilir. O yüzden  dişlerin eksik olmaması, ağızdaki diş dengesinin bozulmaması gerekiyor.”
         
Eksik dişin yerine protez
         
 Herhangi bir nedenle kaybedilen dişlerin yerine en kısa sürede protez  yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Bülent Kesim, ”Bu, tek diş  eksikliğinde köprü protezi olabildiği gibi implant protezleriyle de diş eksikliği  giderilebilir. Bunun yanında çok daha fazla diş eksikliği olduğunda tam  protezler, halk arasında modern protez denilen hareketli bölümlü protezlerle  dişlerin tekrar dengeye oturtulması lazım. Yani hasta, bir protez sayesinde hem  yiyecekleri daha iyi çiğneyecek, konuşması düzelecek, sesleri daha rahat telaffuz  edecek hem de eski dişlerin oluşturduğu estetik problemleri ortadan kalkacak”  diye konuştu.
 
Kesim, eksik dişler için hekime başvurulması geciktiğinde protez  yapımının çok daha zorlaştığını, protezi yerleştirebilmek için bazen sağlam  dişleri bile çekmek zorunda kaldıklarını ifade etti.
 
Dişlerin boşluklara ilerlemesinin bazen 6 ay bazen de 5 yıl sürdüğünü  dile getiren Kesim, ”Bunun zamanı kişiye göre değişir ama mutlaka olur. Bunun  için herhangi bir nedenle diş kaybı olduğunda en az 6 ay içinde diş hekimine  başvurulmalıdır. Kaybedilen dişin yarası iyileştikten sonra oraya en kısa sürede  protez yapılması gerekir” dedi.
 
Kesim, köprü protezi için ön ve arkadaki dişlerin kesilmesinin zararının  olup olmadığına ilişkin çok fazla soruyla karşılaştıklarına işaret ederek,  yapılan her işlemin dişe zarar verdiğini ancak, bu zararın diş kaymalarının  vereceği zarardan daha az olduğu için gözardı edildiğini bildirdi.
         
 Düşen dişi sütün içinde taşıyın
         
Prof. Dr. Bülent Kesim, vurma, çarpma gibi nedenlerle kırılmadan tek  parça halinde yerinden çıkan dişin tekrar yerine konulabildiğine dikkati çekerek,  şu bilgileri verdi:
 
”Bu durum genellikle çocuklarda görülüyor ancak yetişkinlerde de  olabiliyor. Böyle bir durumda dişin saklanması önemli. Bunun için 2 yol var.  Hasta yetişkinse ve bilinci yerindeyse yerinden çıkan dişi dilinin altında  saklayarak hastaneye ulaştırmalıdır. Çocuk dişi ise soğuk sütün ya da soğuk suyun  içerisinde hastaneye ulaştırılmalıdır. Bu koşullarda hastaneye ulaştırılan diş  tekrar ağız içerisine yerleştirilir. Bu dişin ağızda kullanılacak kadar sağlıklı  hale gelme ihtimali yüksektir.”




Çocuklarda ishale yol açan ve kaybettirdiği sıvı dolayısıyla ölüme neden olabilen “rota virüsü” ilacının anne sütü olduğu bildirildi.

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necdet Kuyucu, ishalin halk sağlığı açısından önemli sorunlardan biri olduğunu söyledi.

Dünyada, ishale bağlı çocuk ölümlerinin, ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer aldığını ifade eden Kuyucu, şunları söyledi:
“Çocuklarda ishale sebebiyet veren nedenlerin başında rota virüsü geliyor. Çok sayıda ishal vakasının ortaya çıkmasına sebep olan rota virüsü, hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkelerde özellikle 2 yaş altında çocuklarda görülen ishalin başlıca nedeni. Gelişmiş ülkelerde genellikle kış mevsimlerinde görülürken, gelişmemiş ülkelerde ise tüm yıl boyunca etkili olabilen virüs, sebep olduğu ishal nedeniyle gelişmekte olan ülkelerde yılda 500 binden fazla çocuğun ölümüne yol açıyor.”

"SIVI KAYBI DOLAYISIYLA ÇOCUKLARIN ÖLÜMÜNE YOL AÇIYOR"


Virüsün, ishale bağlı olarak sıvı kaybına yol açtığını belirten Kuyucu, aşırı sıvı kaybının çocuklarda ölüme yol açabildiğini kaydetti.
Virüs alındıktan yaklaşık 3 gün sonra çok şiddetli kusma başladığını anlatan Kuyucu, “Kusmanın ardından ishal başlıyor. Hafif bir ateş, beraberinde halsizlik ve kırgınlık getiren virüs, menenjite varabilen diğer bulgulara da yol açabiliyor” diye konuştu.
Virüsün önlenmesinde en önemli payın annelere düştüğünü dile getiren Prof. Dr. Necdet Kuyucu, şöyle devam etti:
“İshale yol açan ve kaybettirdiği sıvı dolayısıyla çocukları ölüme kadar sürükleyebilen rota virüsünün ilacı anne sütüdür. Onun için annelere 'çocuklarınızı anne sütüyle besleyin' önerisinde bulunuyoruz. Özelikle küçük çocukların beraber yaşadığı ortamlarda salgına yol açan virüsten korunmak için temizlik ve hijyene dikkat etmek yetmiyor. Virüs dış ortama çıktığında, kuru bir ortamda yaklaşık 60 güne kadar canlı kalabiliyor. Dolayısıyla herhangi bir yerde enfeksiyon veya hastalık olduğunda daha sonrasında da başka çocukların hasta olmasına yol açabiliyor. Onun için anne sütü ve aşı bu virüsün çözümü olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle 2-8 aylık çocuklara, ülkemizde bulunan ancak 'ulusal aşı şemasında' yer almayan rota virüsü aşısı yapılmalı. Aşı da, yüzde 100 hastalığı önlemiyor. Önlediği şey ağır hastalıklar, su kayıpları veya ölümler.”





Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Baki, hepatitin kalıcı hasarlara neden olduğu için önemsenmesi gerektiğini belirterek, “Virüslerle ortaya çıkan ve bulaşıcı olan bu hastalık çocuklar için tehlikeli olabiliyor. Bu yüzden çocuklar hepatit yönünden mutlaka değerlendirilmeli ve aşılanmalıdır” dedi.

Baki, hepatitin karaciğerde meydana gelen iltihaplı hastalıkların genel adı olduğunu, karaciğer hücrelerinde hasara yol açtığını belirtti. Hepatitin A, B, C, D, E, G tiplerinin olduğunu ifade eden Baki, “Hepatit'in en sık görünen tipleri A ve B tipidir. Bazı durumlarda kalıcı hasarlara neden olduğu için önemsenmesi gereken bir hastalıktır. Virüslerle ortaya çıkan ve bulaşıcı olan bu hastalık çocuklar için tehlikeli olabiliyor. Bu yüzden çocuklar hepatit yönünden mutlaka değerlendirilmeli ve aşılanmalıdır” dedi.

Türkiye'de 18 yaşına kadar çocukların yüzde 98'inin hepatit geçirdiğini, hepatit A'nın su ve kirli gıdayla bulaştığını dile getiren Baki, “Altyapı eksikliği ve su kirliliği gibi çevresel sorunların yaygın olduğu geçmiş dönemlerde çok görülen hepatit A, küçük çocuklarda genelde fark edilmeyen ve hafif atlatılabilen bir hastalık. Özellikle küçük çocuklarda sarılık olmadan halsizlik, iştahsızlık, karın ağrısı ve bazen kusma şeklinde seyreden ve kendiliğinden düzelen bir hastalık. Çok nadir olarak karaciğer yetmezliğine neden olabiliyor. Ancak büyük çocuklarda ve erişkinlerde tehlikeli” diye konuştu.

EŞLER AŞILANMALI

Baki hepatit B'nin ise taşıyıcılık yapabilen ancak bazen de kronikleşebilen, siroza dönüşebilen, hatta Karaciğer kanseri yapabilen bir hastalık olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: “Maalesef hepatit B'nin taşıyıcılık oranı toplumumuzda en az yüzde 10. Taşıyıcı hasta değil ancak vücudunda mikrobu taşıyan demek. Eğer eşlerin birinde hepatit B varsa, eşine bulaştırması mümkün olduğundan sağlam eş mutlaka aşılanmalı. Aksi takdirde annede hepatit B varsa doğumda çocuğuna geçebilir. Bu nedenle çocuğa derhal koruyucu serum ve aşı yapılmalı. Çünkü çocukta hepatit B çok ağır seyredebiliyor.”

"AŞILAR SAYESİNDE ÇOCUKLAR HEPATİT'TEN KORUNUYOR"

Prof. Dr. Baki, aşılar sayesinde artık çocukların hasta olmadıklarını vurgulayarak, “Aşılar sayesinde çocuklar hepatitten korunuyor. Artık ülkemizde hepatit A aşısı var. 12-18 aydan sonra 6 ay ara ile iki kere yapılıyor. Hepatit B aşısı ise en az 3 kez yapılarak çocuklarımızı karaciğer hastalıkları ve sirozdan koruyabiliyoruz” dedi.

Hepatit C, D, G, E'nin aşısı olmadığını belirten Baki, şunları kaydetti: “Hepatit C, hepatit B gibi kan yolu ile geçen bir hastalık. Yine hepatit B gibi kronik hepatite ve siroza neden olabiliyor. Sevindirici tarafı ise hepatit B kadar yaygın değil. Hepatit D ise hepatit B ile birlikte oluyor. Çocukluk çağında çok nadir görünüyor. Hepatit E ve G virüsleri ile de hastalık oluşabiliyor.”




Kış mevimi ile birlikte grip ve soğuk algınlığı şikayetlerinin arttığını belirten gögüs hastalıkları uzmanı doktor Hacer Özkan, gribin viral bir hastalık olduğunu ve virüslerle bulaştığına dikkat çekerek, "En sık bulaşma yolu da tokalaşma, yakın konuşmalar, öpüşme gibi yakın temastır. İnsanlar öpüşmemeli, tokalaşarak merhabalaşmalı" dedi.


Uzm. Dr. Hacer Özkan, grip ve soğuk algınlığından korunma yöntemi olarak ellerin sık sık yıkanmasının öne çıktığını belirterek, şu uyarılarda bulundu:



”Grip olan insanların kalabalık ortamlarda bulunmaları da diğer insanların enfeksiyon kapmalarına neden olur. Öncelikle kalabalık ortamlarda bulunanlar yüksek risk altındadır. Özellikle yuvaya giden çocuklar, ilkokul öğrencileri, ileri yaştaki insanlar, kalp ve tansiyon hastaları gibi vücut direncinin düşük olduğu insanlar ile hastanelerde çalışansağlık personeli; hem kalabalık ortamlarda bulunuyor olmaları hem de vücut dirençlerinin kolay düşmesi açısından risk altındadırlar. Grip, yaşlılarda ve kronik hastalık taşıyan bireylerde daha ağır seyreder ve ölümlere yol açabilir. Gribi sağlıklı bireylere bulaşmasını engelleyerek toplumda yayılmasını önlemek amacıyla mümkün ise işe, okula ve alışverişe gitmeyin, evinizde dinlenin. Öksürürken hapşırırken ağzı bir kağıt mendille kapatıp, mendili hemen çöpe atmak gribin etrafınızdaki sağlıklı bireylere bulaşmasını engelleyecektir. Özellikle toplu taşım araçlarında, kreş ve okullarda, bakımevlerinde uygulanması bulaşmayı önemli ölçüde engelleyecektir. Ağzımızı elimizle kapatırsak, virüs bulaşmış elimizi etraftaki eşyalara değdirdiğimizde virüsün etrafa saçılmasına ve diğer insanlara da bulaşmasına neden oluruz. ”



GRİP’TEN KURTULMAK İÇİN İSTİRAHAT ÖNEMLİ



Grip tedavisi hakkında da bilgi veren Özkan, "Grip enfeksiyonunun başlangıç döneminde antibiyotik kesinlikle kullanılmamalıdır. Çünkü grip virüslerle ortaya çıkan bir hastalıktır. Oysa antibiyotiklerin virüsler üzerinde etkisi yoktur. Grip tedavisinde öncelikle istirahat çok önemlidir. Bol C vitamini ve su tüketmenin yanında piyasada anti-gribal olarak satılan ilaçlardan da yararlanılabilir. Ancak komplike olmuş bir gribal enfeksiyon varsa mutlaka bir hekime danışmakta fayda vardır" dedi.